6 Haziran 2009 Cumartesi

Deneme 1 - Bölüm 9

"Seda Hanım bütün bunlar iyi hoş da.."
"Seda. Bugünlük sadece Seda’yım." Tedirginliğim artık yerini sinire bırakmaya başlamıştı.
“Peki o zaman. Madem bugünlük sadece Seda’sın, o zaman iyi dinle beni şimdi. Gecenin bir yarısı ölüyorum diye arayıp, sonra da yarı çıplak, üstelik sarhoş bir şekilde kapıma dayanmanın hiç bir mantıklı açıklaması olamaz. Ki zaten şu ana kadar söylediklerin de beni haklı çıkarmak için yeter de artar bile. Ne yapmaya çalıştığın hakkında inan bir fikrim yok. Açıkçası çok da ilgilenmiyorum artık. Anlattıklarına inanmadığımı söylememe gerek yok herhalde. Gerçi hakkında duyduklarımı düşününce senin başına böyle, sıra dışının da ötesinde olaylar gelmesi çok uzak değil. Ama gene de inanmıyorum. Bu evin kapısını çalmak için daha basit, daha sade sebepler beklerdim senden. Beni hayal kırıklığına uğrattın. Kafana taktığın her erkek için bu kadar düşünüyor musun? Eğer öyleyse tebrik ediyorum gerçekten, çünkü bu cidden çok zor olmalı. Ne yapmaya çalışıyorsun? Burada ne işin var? Ölüme bu kadar yaklaştıysan eğer bu kadar kısa zamanda hayatına dönmene inanmamı nasıl bekleyebiliyorsun? Dur ben en iyisi senin için tek bir soruda toparlayayım durumu: Neyin peşindesin?”
Nefesim konuşmamla eş zamanlı bittiği için minnettardım. Yoksa en ufak bir kesinti beni gerçek dünyaya döndürebilirdi. Ve onun karşısında bu ruh haline bir daha ne zaman dönebilirdim gerçekten bilmiyordum.
Tabi ki de etkilendiğine dair en ufak bir işaret yoktu. Şaşkın bir bakış, ağzının açık kalması, çatılmış kaşlar, hırstan sıkılmış yumruklar, gözlerinden süzülen birkaç damla yaş… Bunlar fazla sıradan şeylerdi. Ama söylediklerime karşı bu denli kayıtsız kalması, onu gözümde fazla büyütmüş olduğumu hissettirdi. Bu muydu yani? Yüksek sesle söylenen kararlı birkaç cümle yeterli miydi o görkemin yok olması için? Hayal kırıklığına uğramış gibiydim. Bütün bu olanların arasında bir efsanenin çöküşü üzerine teoriler üretip analiz yapabilmem de, olaylardan bir anda ne kadar uzaklaştığımın göstergesiydi. Yanında geçirdiğim her saniye dengesizliği bulaşıyordu adeta.
Cevap vermeye niyeti yok gibiydi. Kadehleri doldururken de çok sakin görünüyordu. Beni neyin beklediğini merak ederken kolumdan çekip yanına oturttu. Aslında düşürdü demek daha doğru olur, çünkü beklemediğim bir hareketti. Kadehlerden birini elime tutuşturdu. Konuşmadan şarabını yudumlamaya başladı. Suskunluğu kafamda yeni sorular oluşmasına sebep oluyordu, ve bu durum artık iyiden iyiye canımı sıkmaya başlamıştı. Yeni bir isyanın eşiğindeydim ki zamansız kahkahası her şeyi dağıttı.
“Bence iyi bir reklamcı değilsin sen. Sadece şanslısın. Karşına hep ne istediği belli, talepleri net müşteriler çıkmış. Bu da senin ekmeğine yağ sürmüş. Şu haline bakılırsa, aklındakileri kelimeye dökmeyen, istediklerini söylemeyi değil duymayı tercih eden ilk müşteride kapının önüne koyulacaksın.”
“O yüzden mi ikinci kez kapımızı çaldın? Bütün dergilerin sayfalarında yer almasını uygun gördüğün reklam kampanyası kimin fikriydi acaba?”
“Ofiste daha çok yeni olduğu için patronunun, fikrinin üzerine yatmasına izin veren bir korkağın fikriydi. Hatırlatmalara ihtiyacım yok. Neyi kimin hazırladığını biliyorum. Hatta şöyle söyleyim, ‘Acaba bunu da biliyor mu?’ diye aklından geçen her şeyi biliyorum. Sadece seninle ilgili hazırlattığım raporu okusan kendini yeniden keşfedersin bence.”
“Neden peki? Ne gerek var bütün bunlara? Beni benden iyi tanıman sana, ya da markana ne kazandırabilir?”
“Peki bu soruların cevabını bilmek sana ne kazandırır? Bak, bütün bunların cevabını bulsan bile, kontrolü eline alamazsın. Sadece sen değil, hiç kimse yapamaz bunu.”
“Kontrol mü? Kafanda kurduğun küçük dünyada alışmışsın etrafındakileri piyon yapmaya. Herkes istediğin zaman istediğin yerde olsun istiyorsun. Ve görüyorum ki bunun için hiçbir masraftan kaçınmıyorsun. Hastasın sen!”
Yanından kalkmak için doğruluyordum ki hiç beklemediğim bir şekilde kendine çekti beni. Kadehimin devrilmesiyle pek ilgilenemedim, yüzümde dolaşan nefesi fazlasıyla dikkatimi dağıtıyordu. Galiba haklıydı, kontrolü ondan almak imkansızdı. Dudaklarına bu kadar yakınken onu öpmek için ilk hamleyi hala ondan bekliyor olmam bile yeterli bir kanıttı. Her şey, ama her şey birer birer çıkıp gidiyordu sanki hayatımdan. Aklımda yer etmiş, bana dair, hayatıma ait ne varsa Seda’yla yer değiştiriyordu. Nefesinin etkisi buysa, devamında olacaklar muhtemelen aklımı kaybetmeme sebep olacaktı.
Kapının zili beni bu ağır hipnozdan kurtarmaya yetmedi elbette. Bir anda yerimden kalkmasaydım eğer, kaçmasaydım yani, eminim ses azalarak kaybolacaktı kulaklarımda. Neyse ki son gücümle uzaklaşmayı başarabildim. Kapıya doğru ilerlerken arkamdan seslendi:
“Emir bu gece olanların hiç birini ben kurmadım. Anlattıklarımın hepsi doğruydu.” Dönüp baktığımda gördüğüm Seda, biraz önceki büyücüden çok farklıydı. Güçlü kadın imajından fazlasıyla uzaktı. Sesindeki tedirginlik kapıdan ilk girdiği anki gibiydi. “Bana inanmak zorundasın, çünkü şu an o kapının arkasında her ne varsa beni korkutuyor.”
Mercekten Suat’ın yüzünü görünce güldüm. Normalde, uzmanlığı zamansız gelmeler üzerine olan arkadaşımın böyle anlarda yüzümü güldürmeyi başarabilmesi imkansıza yakındır. Fakat Suat ve korkunçluk kelimesinin dünya üzerinde buluşması sabah sabah neşemi yerine getirmişti.
“Bence de korkmalısın. Kapının arkasında tahmin ettiğinden de fazla tehlikeli bir adam var şu anda çünkü. Ha bu arada küçük bir hatırlatma, her ne kadar hatırlatmaları sevmesen de. Görüntüsü seni şaşırtmasın. O her ne yapıyorsa, bunu gizlemek için de bir o kadar farklı bir insanmış gibi yaşıyor.” dedim ve kapıyı açtım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder