12 Nisan 2009 Pazar

Deneme 1 - Bölüm 1

“Çayını içmeyecek misin?”
Geleli on dakikadan fazla olmuştu ve artık sessizlik ağır gelmeye başlamıştı. Söylediğimin de pek bir işe yaradığı söylenemez, ama en azından dikkatini çekmeme yardımcı olmuştu.
“Soğuk seviyorum. Sanki bilmiyorsun.”
Soğuk sevdiğini biliyordum ama buz gibi içmediğini de çok net hatırlıyordum. Fazla üstelemedim. Zaten fazlasına da hakkım yoktu. Buluşmak için aradığımda “Söyleyecek bir şeyim yok, ama anlatacakların varsa dinlerim.” diyerek kabul etmişti teklifimi. Başından belliydi tavrı. En sevdiği çay bahçesine gelmiştik. Böyle küçük şeylerle etkileyebileceğimi hiç sanmıyordum, ama ben inadına detaylardan kendi umutlarımı somutlaştırmaya çalışıyordum. Taktığı tokanın tanıştığımız günkü tokasıyla aynı olduğuna yemin edebilirim. Saçı da o günkü gibiydi. Krem rengi paltosunu beraber beğenip almıştık. Başka biri olsa bunların hepsini bir şeyler anlatmak için kullanırdı. Ama başka biri olsa…
“Ee konuşmayacak mısın?” sözüyle düşünceler dağıldı bir anda.
“Konuşacağım. Peki sen hep böyle sert mi olacaksın bana karşı?”
“Geldiğime şükretmen gereken yerde hala başka şeyler de isteyebilmen ilginç doğrusu. Ama gene de cevap vereyim soruna, evet sert olacağım. Bu zamana kadar ılımlı olmanın faydasını görmedim.”
Anlaşıldı yumuşayacağı yoktu bugün. Hiç dinlemeden yargılamasına bozulsam da bunu belli etmedim. Zaten bunu söyleyecek olsam “Bu zamana kadar neyi bekledin?” diyerek susturacaktı nasıl olsa. Haksız da sayılmazdı. Bunca zaman arkasından iş çevirdiğimi düşünüyordu. Daha doğrusu artık düşünmüyordu, buna çoktan inanmıştı.
“Ceren biraz abartmıyor musun? Daha ne olduğunu bile anlatmama izin vermeden çekip gittin. Günlerdir resmen peşinden koşuyorum beni dinle diye. Madem dinlemeyi kabul ettin, en azından şimdi şu öfkeni bir kenara bırak.”
Bir nefeste bitirdim sözümü. Bunları söylediğime ben de inanamamıştım.
“Abartmak mı? Evine geliyorum. Önce koltuğun arasına sıkıştırılmış bir fular buluyorum. Daha onun şaşkınlığını üzerimden atamamışken ayağıma takılan şarap kadehi yuvarlanarak sehpanın altındaki diğer eşinin yanına gidiyor. Anlaşılan o kadar zamansız gelmişim ki, kadehleri adam gibi saklayamamışsın bile. Bütün bunların üzerine utanmadan abartma diyebiliyorsun bana. Bu hakkı kendinde görüyorsun yani.” demesini beklerken “Peki seni dinliyorum.” demekle yetiniyor sadece. En kötüsü de bu olsa gerek: Tepkisizlik. Daha fazla uzatmadan başlıyorum.
“Seni aldattığımı düşünüyorsun. Hatta eminsin. O gün yaşananlardan sonra hiçbir şey dinlemeden çekip gitmeni anlayabiliyorum. Ama sonsuza kadar böyle kalamayız. Yani ben kalamam. Hele ki böylesine büyük bir yanlış anlaşılma sonucu seni kaybedemem. “
“Yanlış anlaşılma mı? Aldatan erkeklerin inkâr gücünü daha önce bizim kızlardan duymuştum. Ama ne kadar pişkin olduklarını hayal etmek güçtü. Şimdi gözlerimle görünce daha iyi anlayabiliyorum.”
“Ceren lütfen yapma. Sesimi çıkarmadıkça dozu arttırıyorsun. Madem dinlemeye geldin, o zaman sadece dinle.”
“Öyle olsun bakalım.” dedi çayına uzanırken. Sonunda içmeye başlamıştı.
“Nereden başlayacağımı bilmiyorum gerçekten. Evet, o gece yalnız değildim evde. Ve evet, evdeki misafirim bir kadındı.”
Ceren aniden elini çantasına attı. Öfkesini gözlerinden çok rahat okuyabiliyordum.
“Misafiri bir kadınmış. Çok sürpriz oldu Emir Bey gerçekten! Dur tahmin edeyim yoksa şarap mı içiyordunuz ben kapıyı çaldığım sırada?”
“Tam olarak öyle olmadı.” dedim gitmemesi için bileğinden kavradığım anda.
Keşke Ceren’in sandığı gibi olsaydı. Göründüğü gibi basit bir aldatma olayıyla kalsaydı o gece yaşananlar.
Keşkeden öteye gidemiyordu o an için düşüncelerim. Ceren’i ikna edebilmem için, ikinci kadehin sahibinin zararsız olduğuna inanması için her şeyi baştan anlatmam gerekiyordu. Evet, o geceki misafirim zararsızdı. Yatağımın altından dirilip salona gelerek “Ölü gibi uyumuşum saatlerce valla. Emir neden uyandırmadın beni canım?” diyemeyeceğine göre endişelenecek bir durum yoktu. Bir de Ceren’e evimdeki ölü kadın hakkında açıklama yapabilirsem her şey tatlıya bile bağlanabilirdi.
“Bırakır mısın kolumu!” diye bağırmaya başladı. Saat zaten çok geç olmuştu, etraftakilerin dikkatini çekmek en son isteyeceğim şeydi, bıraktım.
“Bir daha sakın ama sakın arama beni!” dedi. Arkasından gidişini izlerken biliyordum. Tekrar görüşecektik. Çünkü hiçbir film bu kadar erken bitmezdi…

3 yorum:

  1. hiç fena değil lan. klişelerden arındırın yeter ki biraz. canını yerim
    -serkan

    YanıtlaSil
  2. merak uyandırıcı şimdilik hadi bakalım bekliyoruz.. :)

    YanıtlaSil
  3. not bad john.. not bad at all..

    YanıtlaSil