16 Nisan 2009 Perşembe

Deneme 1 - Bölüm 2

BÖLÜM 2
3 Gün Önce...
Hava ne zaman kapalı olsa sabahları uyandığımda, hep mutsuz olurum. Çocukluğumda da böyleydi bu. Okula beş karış bir suratla gider, ilk dersten hiçbir şey anlamazdım böyle günlerde. Öyle bir güne uyanmıştım yine. Yağmur yağıyordu. İnsanlar bir yerlere yetişmek için koşuşturuyor, birbirlerine çarparak yürüyor, şemsiyelerini kontrol etmeye çalışıyorlardı. Bense orada, evimin en sevdiğim köşesinde oturmuş, pencereden olanları izliyordum. En sevdiği köşesi dedim de, insan bu evde zaten sadece bu köşeyi sevebilirdi. Diğer kısımlar dağınık, bakımsızdı. Buraya taşınırken bu köşeye koyacağım kanepeyi bile hayal etmiştim. Bembeyaz olacak ve oturduğunuzda saracaktı sizi. Aynen öyle de oldu. Tek problem, kumandayı hep koltuğun arasına düşürüyor olmamdı. O kadar açıktı ki minderlerin arası. Ama çok mutluydum evimde. Aslında, mutluluktan çok, huzurdu belki de bulduğum. Buraya oturup dışarıyı seyretmek… Tam çocuğunun elinden tutup onu sürükleyen bir anneyi izliyordum ki, kapı çaldı.
“Hadi ulan hazırlan çıkıyoruz. Çok işimiz var daha. Akşama da kızları ayarladım en temizinden…”
Gelen Suat’tı. En anlamsız ve boş planları o yapar, sizi gecenin bir saatinde uykunuzdan uyandırıp balık ekmek yemeye götürür, sonra da sanki siz onu yaka paça sürüklemişsiniz gibi durmadan şikâyet ederdi.
“Ya saçmalama Suat gelemem ben hiçbir yere, çok işim var bugün.”
“Oğlum yapma bak hatun diyorum almıyor mu kafan? Yeter artık ya Ceren’den, kaç yıl oldu ulan, her gün aynı yemek yenir mi?
Uzun süreli bir ilişkiyi yemeğe benzetme düzeysizliğini gösterince iyice tepem attı.
“Suat siktir git geçireceğim suratının ortasına o olacak ama ha!”
Afalladı birden. Ne diyeceğini bilemedi bir süre. Kapıyı çarpıp çıktı sonra. Ama ne yapayım, yıllardır Ceren’den ayırmaya çalışıyor beni. Hatun ayarlamalar, eve getirmeler… Yetti artık burama geldi. Yarın arar alırım gönlünü.
Tam kapıyı kapatmıştım ki yine çaldı. Tekrar karşımda Suat’ı göreceğim diye o kadar sinirli açtım ki kapıyı, korkudan zıpladı annem.
“İstemiyorsan gideyim oğlum, kapı böyle mi açılır yahu!”
“Yok anne, pardon… Suat gelmişti de… Aman neyse boş ver geç içeri, hoş geldin.”
Ayrı eve çıktığımdan beri böyle birkaç gün gelirdi annem. Hiçbir zaman beğenmezdi düzenimi. Her gelişinde dağınıklığıma laf eder, uzun uzadıya anlatırdı düzenli ve temiz olmanın faydalarını. Son zamanlarda sıklaşmıştı gelmeleri. Evin anahtarını yaptırmayı teklif ettiğim bir gün,
“Olmaz öyle şey oğlum. Bu ev tamamen senin... İnsan kendi evinin anahtarını ancak karısına vermelidir. Hem bekâr adamsın ne olur ne olmaz.” diyerek yine gösterdi ne kadar anlayışlı bir kadın olduğunu.
“Annem çıkıyorum ben, sen de fazla yorma kendini etrafı toplayacağım diye tamam mı? Akşama yine dağılır zaten” dedim yanaklarından öperek. Bir yandan da gülüyordum sinirlenişine.
“Dağıt bakalım benim salak oğlum.” Diye bağırdı arkamdan.
Apartmandan çıktım, yağmur arttırmıştı hızını. Hemen arabama atlayıp yola çıktım, geç kalmıştım. Daha Ceren’i evinden alacak, onu işyerine bırakacak, sonra da ofisime geçecektim. Kesin sinirlenmiştir diye geçiriyordum içimden. Her zaman hoşgörülüdür ama tek tahammül edemediği şeydir beklemek. Yıllar önce sinemaya on dakika geciktim diye beni beklemeden gitmişti. Gönlünü almam bir ay sürmüştü yanlış hatırlamıyorsam. Evinin önüne vardığımda, her sinirlendiğinde yaptığı gibi saçlarıyla oynuyor bir yandan da gökyüzüne bakıyordu. Garip bir şeydi aslında. Ne zaman yağmur yağsa insan gökyüzüne bakma ihtiyacı hissediyordu. Sanki inanmıyorduk yağmurun yağdığına, ya da kanıt arıyorduk yukarıda.
“Nerde kaldın ya saat kaç oldu farkında mısın?”diye azarlayarak bindi arabaya.
“Özür dilerim hayatım, trafik falan… Annem geldi bir de onunla oyalandım biraz.”
“Ne kadar sık gelir oldu annen. Benden fazla görüşüyorsun artık onunla.”
Bu sitem dolu cümleye yine aynı üslupla karşılık vermem zaten yağmurla başlayan günümü daha da kötüleştirecekti, sustum.
“Aferin aferin sus böyle dedi.” Çantasında bir şeyler arıyormuş gibi yaparak.
En ilginç özelliğidir kadınların. Susmanız ya da konuşmanız hiçbir şey fark etmez böyle durumlarda. Ne yaparsanız yapın onları tatmin edici bir cevap bulamazsınız.
Sürekli konuşmaya ve azarlamaya başlarlar, dinlemezler bile sizi. Böyle durumlarda, fark etmese de, susmanız her zaman daha iyidir. En azından yorulmamış olursunuz.
İş yerine gelmiştik. Yanaklarımdan öptü ve arabadan inip uzaklaşmaya başladı. En çok bu özelliğini severdim. Ne kadar tartışırsak tartışalım beni böyle sıcacık öpmeden gitmezdi hiç. Yürüyüşünü seyrederken ne kadar mutlu bir hayatım olduğunu düşünüyordum. İşlerim iyi gidiyordu, güzel bir sevgilim de vardı. Huzurluydum. O gün bütün hayatımın değişmeye başlayacağını nereden bilebilirdim?

2 yorum:

  1. flashback=) bu tarz ilrde ana konuya bağlamayı kolaylaştırır. güzel fikir!

    YanıtlaSil
  2. denemeler çok iyi..nedendir bilmem okuyunca içim ısındı:)(yağmur) huzur dolu evimi özlediğimden olsa gerek..başarılar diliyorum..

    YanıtlaSil