21 Mayıs 2009 Perşembe

Deneme 1 - Bölüm 8

Saat tam 06.12’ydi…
Seda Hanım salonumun ortasında, elinde iki kadehle oturuyordu. Hayır, lafın gelişi değil, gerçekten salonumun tam ortasına, sehpanın yanına, yere oturmuştu. Suratındaki makyaj çoktan dağılmış, göz kenarlarındaki kırışıklıklar belli olmaya başlamıştı. Üstündeki elbiseye daha dikkatli baktım. Gerçekten bu elbiseyle dışarıda mı dolaşmıştı? Kıpkırmızı, ince askılı, göğüslerinin boyutu hakkında neredeyse kesin bir bilgiye ulaşabileceğiniz dekolteye sahip bir elbise… Sakin olmaya çalışıyordum. Derin bir nefes aldım. Gözlerimi daha aşağıya kaydırdığım zaman anladım ki bu bir elbise değildi. Seda Hanım, benim evime, sabaha karşı, sarhoş ve üstünde bir gecelikle gelmişti…
Kendime gelmem zor oldu. Seda Hanım buraya neden ve nasıl gelmişti? Hani bu kadını öldürmek üzerelerdi? İlk önce bu soruların cevabını almalıydım…
-Seda Hanım nasıl geldiniz buraya, bu saatte, bu halde, hani siz öldürülmek üzereydiniz. Toparlanıp bir anlatsanız diyorum.
-“Aslında iki şişe getirecektim ama birini vermek zorunda kaldım.” dedi ağlayarak…


* * *


Suat evinin kapısını büyük bir sinirle açtı ve banyoya doğru ilerledi. Elindeki çantayı vestiyere doğru fırlattı. Tam banyoya girerken kapının girişindeki çamur izine takıldı gözü. Büyük numaralı bir ayakkabı izine benziyordu. Evde yalnız olmadığını anladı…
Elindeki silahın tetiğini yavaşça çekti. Salona doğru ilerlemeye başladı. Koridorda ilerlerken bir ses duyma ümidiyle biraz bekledi. Fakat hiçbir ses duyulmuyordu. Acaba eve hırsız girmiş ve alacağı bir şey bulamayınca da çıkmış mıydı? Yine de dikkatli olmalıydı. Bu aralar hiçbir yer onun için güvenli değildi.
Tam salona girdiği an gördüğü manzara karşısında kanı dondu…


* * *


-Seda Hanım bırakın şimdi şarap şişesini falan! Lütfen kendiniz gelin ve neler olduğunu anlatın bana!
-Of Emir ne kadar da sıkıcı bir insanmışsın sen ya! Ne kadar eğlenmiştim hâlbuki restoranda seninle vakit geçirirken! Böyle güzel bir hanım, elinde içki kadehleriyle evine geliyor ve sen mantıklı cevaplar istiyorsun, tamam vereyim mantıklı cevaplarını sana!
Böylesine sert bir çıkış beklemiyordum. Az önceki sarhoş kadın gitmiş, otoriter Seda Hanım geri gelmişti.
-Dinliyorum sizi Seda Hanım. Ama birazcık daha sakin olursanız iyi olur. Alt komşum biraz huysuzdur da… Bir de bu saatte polislerle uğraşmasak iyi olur.
-Tamam, sakin oluyorum. Senle yemek yedikten sonra eve dönmeye karar verdim. Yalnız başıma tabii… Beni eve bırakmak zahmetinde bile bulunmadın çünkü. Neyse bu centilmen olmayan tavrını bir kenara bırakalım. Eve girdim, çizimlerimle uğraştım biraz. Uyuyakalmışım sonra, uyandığımda akşam olmuştu. Ben de bir şişe şarap açtım kendime. İçmeye başladım. Bir ara pencereden dışarıya baktım, karşıdan biri beni izliyordu sanki, tam pencereye çıktığım an da saklandı gibi geldi. Üstünde fazla durmadım tabii, kafam güzel, ondandır diye düşündüm. Allah kahretsin ki şu alkolle aram hiç iyi olmadı benim! Hemen etkileniyorum. Neyse, sonra sen aklıma geldin. Bugünkü o kibirli halin, benden hiç etkilenmemiş gibi görünmen, sinirimi, alkol de sağ olsun, daha da fazla arttırdı ve yanına gelmeye karar verdim. Evini nasıl bulduğumu soruyorsun, ben bütün çalışanlarımın nerde oturduklarını, telefon numaralarını, hatta medeni hallerini bile bilirim!
“E iyi de ben sizin için çalışmıyorum” diyecektim ama korktum…
Ya bu kadın az önce sarhoş görünmüyor muydu? Alkolden de çabuk etkileniyormuş. Ama kurduğu cümleler, birkaç tekleme dışında gayet iyiydi. Gerçi önüne bakarak, kısık bir sesle konuşuyordu, bazen deliriyordu ama kesinlikle sarhoş değildi.
-Önce adresini buldum, bir kâğıda yazdım. Sonra gidip bir şişe şarap daha aldım, üzerime hemen bir elbise geçirdim ve aşağıya indim. Tam dışarı çıktım ki bir adam bana doğru ilerlemeye başladı. Adımın Seda olup olmadığını sordu ben de evet dedim. İşte tam o an kolumdan tutup sürüklemeye başladı beni. Bağırmaya başladım. Ben bağırınca silahını çıkardı ve bana doğrulttu. O an nasıl yaptım bilemiyorum ama adamın kolundan kurtulup bağırmaya ve tekrar apartmanın içine doğru koşmaya başladım. Tam merdivenleri çıkarken yine yakaladı beni. Hemen dışarı çıkardı. Sağ olsun arkamızdan apartman görevlisi koştu geldi. Beni o halde görünce adamla kavga etmeye başladılar. Adam bağıra çağıra silahını bir görevliye bir de bana doğrultup duruyordu. İşte o an seni aradım. Çok korkmuştum. Tam olanları anlatacaktım ki şarjım bitti.
Duyduklarım artık ağır gelmeye başlamıştı. Kanepeme oturdum.
-Adamlar yumruk yumruğa kavga etmeye başlamıştı. Korkudan ne yapacağımı bilemiyordum. Hemen yoldan geçen bir taksiyi durdurdum ve bindim. Şoföre adresinin yazılı olduğu kâğıdı verdim. O kadar korkmuştum ki hala titriyordum. Belki bir işe yarar diye elimdeki şişelerden birini açtım ve içmeye başladım. Tam evin önüne geldik ki çantamın yanımda olmadığını fark ettim, adam beni sürüklerken düşürmüştüm herhalde. Taksiciye elimdeki şarap şişelerinden birini uzattım. Yanımda paramın olmadığını, bunun da çok pahalı bir şarap olduğunu, ücreti fazlasıyla karşılayacağını söyledim. Adam tabii nerden bilsin iyi şarabı, salak salak bakmaya başladı bana. Kafam çok iyi olmuştu, arabadan indim, üstümdeki elbiseyi çıkardım, adama verdim. Adamı aptallaştırmak için başka çarem yoktu. O arkamdan bakarken ben de sizin apartmana girdim ve kapıyı çaldım. Allah kahretsin ki sen bu soruları sorana kadar sarhoşluktan hepsini unutmak üzereydim! Ne vardı beni kendime getirecek!
İnanması çok güç olsa da galiba doğruyu söylüyordu.


* * *


Suat yavaşça silahını indirdi.
Salonun köşesinde sevgilisi elleri ve ayakları bağlanmış bir şekilde yatıyordu. Yüzünden kanlar akıyor, sağ gözünün şişliğinden ötürü gözünü açamıyor, kafasını kaldırıp zorla Suat’a bakmaya çalışıyordu. Suat tam sevgilisinin yanına gidecekti ki arkasında bir ses duydu. Kafasında da buz gibi bir soğukluk… Bu soğukluğun silah olduğunu anlaması fazla uzun sürmedi. Arkasını döndü…
“Seda Hanım nerede?”
Sorunun sahibi, karşısında tetiği çekmiş onu öldürmek üzere olan kişi, Güngör Bey’di…

1 yorum:

  1. dil, konu falan güzel de bölüm sonlarında birbirinize pas atmanız batıyo okuyucuya. mesela bir 4x100 bayrak yarışı düşünün, bayraklar değişirken gelen sporcu durup, durmakta olan sporcuya bırakmıyo bayrağı. o da koşmaya devam ediyo, alacak olan da belli bir hıza ulaşmış oluyo. demek istediğim şu, hikaye belli bir hızla giderken onu böyle paslarla kesmeniz doğru değil, o zaman ikili yazıp tek dil veya tek hikaye oluşturma amacının sapabileceğini söylemek mümkün.

    YanıtlaSil